Kutlamalar tarımın sorunlarını çözmeye yetmiyor!
Dünya Çiftçiler Günü:
Kutlamalar tarımın sorunlarını çözmeye yetmiyor
Dünya Çiftçiler Günü 1984 yılından bu yana 14 Mayıs’ta “kutlanıyor”. Bu tarih, 1946 yılında Uluslararası Tarım Üreticileri Federasyonu’nun kuruluş tarihi olması nedeniyle seçilmiştir. Ancak bu tarihin “Dünya Çiftçiler Günü” olarak belirlenmesi 1984 yılında olmuştur.
1980’li yıllar tarım sektörünün sorunlarının küresel boyutta hızla büyüdüğü bir dönemdir ve o yıllardan bu yana sorunlar çözümlenmek bir yana giderek daha ciddi bir hal almıştır. Geçtiğimiz yıl tarım sektörünün teknolojik ve üretkenlik açısından en gelişmiş olduğu Fransa, Almanya, Hollanda gibi ülkelerde bile bu sorunlar ağırlaşmış, bunun sonucunda çiftçilerin yaptığı kitlesel protesto gösterileri yaygınlaşmıştır.
Ülkemizde de bu olumsuz gelişmelere paralel bir süreç yaşanmıştır…
Özellikle 1980’li yıllarda neo-liberal ekonomik politikaların küresel çapta yaygınlaşması sonucu Türkiye bu politikaların etkisi altında kalmış, bunun sonucunda tarımın olmazsa olmazı kamu sektörü hızla daraltılmış, tarımın can damarları olan yem ve gübre fabrikaları özelleştirilmiş ya da kapatılmış, tarımsal kredi faizleri yükseltilirken kredi hacmi daraltılmıştır. Tarımsal desteklemeler 2001 yılında Dünya Bankası ve IMF’in baskılarıyla “Tarım Reformu” adı altında uygulanan politikalar sonucu kaldırılmıştır. Aynı dönemde “özerkleştirme” adı altında kooperatifleşmenin ana dayanakları olan Tarım Satış Kooperatiflerinden devlet desteği çekilmiş, bu işletmelerin sanayi kuruluşları verimsiz oldukları gerekçesiyle kapatılmıştır.
Tüm bu uygulamalar sonucunda tarımsal üreticiler üretimi sürdürebilmek için borç batağına batmış, bu borçları ödemekte zorlandıklarında adım adım üretimden çekilmek, topraklarını ekip biçmekten vazgeçmek zorunda bırakılmıştır.
ÜRETİMİN DARALMASI TARIMDA YETERLİLİĞİ OLUMSUZ ETKİLEMİŞ, TARIM ÜRÜNLERİNDE İTHALAT ÜRETİMİN ÖNÜNE GEÇMİŞTİR
Bu sürecin yarattığı bir başka olumsuzluk da hububat ve bakliyat başta olmak üzere halkın beslenmesinde önem taşıyan ürünlerin giderek ithalata bağımlı hale gelmesidir.
İthalatı körükleyen unsurların başında tarımsal desteklerin azalması gelmektedir. O yıllarda gelişmiş ülkeler gelişmekte olan ülkelere “daralma” politikaları empoze ederken kendi ülkelerinde uzun bir süre destekleri sürdürmüşlerdir. Bu destekler üretimi teşvik etmekle kalmamış ihracat primleri yoluyla gelişmekte olan ülkelerdeki üreticileri haksız rekabet karşısında bırakmıştır.
Bu durumun sonucu olarak Türkiye’de üretim daralmış, tarım nüfusu azalmış ve yaşlanmış, tarım toprakları giderek kendi kaderine terk edilerek çoraklaşmış, meraların yapılaşmaya açılmış, borçlanma sorununun giderek ağırlaşmıştır.
GİRDİ SORUNU GİDEREK AĞIRLAŞMAKTADIR
Türkiye’de tarım sektörünü giderek küçülten, rekolteleri düşüren ve üreticileri üretmekten vazgeçiren sorunların en önemlilerinden biri de girdi fiyatlarındaki durmak bilmeyen artıştır.
Mazot, gübre, tohum, traktör ve tarım makineleri fiyatlarındaki artışlar tarımsal üretimin maliyetini giderek yükseltmektedir. Çiftçiler daralan desteklemeler ve borçlanma sorunu nedeniyle kredilere erişmekte zorlandıkları için girdi temin etme güçlüğü yaşamakta, bu da üretimi olumsuz etkilemektedir.
Sorunun bir diğer yanı üreticilerin örgütsüz olmaları nedeniyle maliyetleri satış fiyatlarına yansıtma güçlüğü çekmeleridir. Tarımsal ürünleri ihraç eden ya da ülke içinde pazarlayan kuruluşlar giderek güçlenirken özellikle örgütlenememiş küçük üreticiler ürünlerini maliyetinin altında satmak zorunda kalmaktadır. Ülkemizdeki çiftçi nüfusunun büyük bir bölümü küçük ve örgütsüz üreticilerden oluştuğu için üretimden en hızlı çekilen kesim bu kesimdir.
TARIMIN GERİLEMESİ AÇLIK TEHLİKESİNİ ARTIRMAKTADIR
Küresel ölçekte gelişmeler önümüzdeki yıllarda tarımın öneminin giderek artacağını, gıda sorununun ülkelerin en önemli sorunu haline geleceğini göstermektedir. Günümüzde enflasyonun itici gücü haline gelmiş bulunan “gıda enflasyonu” tarımdaki olumsuz gelişmelerin yalnızca tarımsal üreticileri değil toplumun tümünü etkilediğini göstermektedir. Yeterli ve sağlıklı beslenme ancak güçlü bir tarım sektörü ile mümkündür.
Türkiye’nin geçmişte yaşadığı tüm ekonomik sorunlara karşın açlık sorunu çekmemesi, tarımın ekonomi içindeki ağırlığının korunması sayesinde olmuştur. Ancak artık bu durum değişmiş bulunmaktadır. Yeterli kaynağa sahip olmayan ama besinini ithalat yoluyla karşılamak zorunda kalan toplumlar eninde sonunda açlık sorunu ile karşılaşacaktır. Geçmişte ürettiği soğanı ürettiği ekmeğe katık ederek yaşamını sürdüren köylü ağırlıklı bir toplum artık ihtiyaçlarını marketlerden temin etmekte, parası olmadığı zaman ithal buğdaydan yapılan ekmeğe ve ithal kuru soğana muhtaç hale gelmektedir.
DOĞANIN TAHRİBATI TARIMIN SORUNLARINI AĞIRLAŞTIRMAKTADIR
Küresel ölçekte tarımı tehdit eden bir başka gelişme tarım alanlarının, meraların ve genel olarak tarımı mümkün kılan doğal ortamın hızla tahrip edilmesidir. Ülkemizde sanayileşme ve madenciliğin gelişmesi adına tarım alanları yok sayılmakta ve ortadan kaldırılmaktadır. Başka bir deyişle ekonomik olarak güçlü olan kesimler güçsüz olan kesimleri üretim sürecinin dışına atmaktadır.
Tarım alanlarının ve meraların betonlaşması, bilinçsiz ilaç kullanımı, bunun yanı sıra küresel ısınmanın sonuçları olan kuraklık ve doğal afetlerin artması en başta tarım alanlarını ve tarım sektörünü tehdit etmektedir. Depremler gibi doğal afetleri önlemek mümkün olmasa da kuraklığın etkisi çeşitli önlemler alınarak hafifletilebilir. Su kaynaklarının korunması, sulama sistemlerinin kurulması, bilinçsiz sulama yerine tasarruf sağlayan sulama yöntemlerinin geliştirilmesi ülkemiz açısından acil bir ihtiyaç haline gelmiş bulunmaktadır.
SORUNLAR ANCAK TOPLUMSAL BİLİNCİN VE KATILIMIN GELİŞTİRİLMESİ İLE ÇÖZÜLEBİLİR
Hiç kuşkusuz böyle bir günde tarımın tüm sorunlarını dile getirmek mümkün değildir. Kaldı ki bu sorunlar yılın hemen her günü üretici kuruluşları, tarımsal teknik personel örgütleri ve ekonomistler tarafından dile getirilmektedir.
Buna karşılık, tarımın ve çiftçinin sorunları artık toplumun gündemindeki ağırlığını yitirmiş bulunmaktadır. Tarımın sorunları, gelinen aşamada tarımsal örgütlerin uyarılarıyla düzelme şansını yitirmiştir.
Önemli olan Çiftçiler Günü gibi günlerde rutin kutlama mesajları yayımlamak değil, bu sorunları tüm toplumun görmesini sağlayabilmek ve toplumsal potansiyeli harekete geçirebilmektir. Bunun için medyaya, tüm sivil toplum örgütlerine, siyasi partilere önemli görevler düşmektedir. Çünkü bu sorunlar ancak toplumun meselelere sahip çıkması halinde çözülebilir.
Hüseyin DEMİRTAŞ
Genel Başkan