00903122138435 info@tzd.org.tr

Buğday Raporu

Ulusal Hububat Konseyi (UHK) tarafından hazırlanan ve yayımlanan “Buğday Raporu” kitabında gerek dünya gerekse ülkemiz açısından stratejik öneme sahip olan buğdayın ekonomik durumu, ticareti, buğdaya dayalı sanayi sektörünün sorunları ile kalite ve yetiştiricilik konularının irdelenerek çözüm önerileri ortaya konuluyor. Raporda, son 10 yılın buğday değerlendirmesi yapılıyor.

UHK Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Çevik, Ulusal Hububat Konseyi Buğday Çalışma Kurulu’nun, bir süredir üzerinde çalıştığı “Buğday Raporu” kitabını tamamlayarak tarım paydaşlarıyla buluşturduğunu belirtti.

Çevik, AA muhabirine yaptığı açıklamada, hazırlanan ayrıntılı raporun tarım paydaşları ile paylaşıldığını belirterek, “Buğday dünyada en çok üretilen ve pek çok ülkenin beslenme, ticaret ve ekim nöbeti sistemlerinde vazgeçilmez bir kültür bitkisidir. Özellikle insan beslenmesinde alternatifsiz bir bitki olan buğday kitabımız bünyesinde devlet, tüccar, sanayici ve çiftçi açısından değerlendiriliyor” dedi.

İsabetli ve güncel konuların ele alındığı kitapta, Türk tarımı için önemli bir yer teşkil eden buğdayın önemine vurgu yapıldığına dikkati çeken Çevik, şunları kaydetti:

“Kitapta 2023’te tarımsal ekonomik büyüklük açısından, dünyanın ilk 5 ülkesi arasında yer almak ülke olarak hedeflerimiz arasındadır. 2023 vizyonu için oluşturulan projelerden biri de yayınlamış olduğumuz bu rapordur. Son 10 yılın değerlendirmesini yaptığımız raporumuzda; buğdayın dünya ve ülkemizdeki değişim seyri, buğday üretiminde karşılaşılan ekonomik sorunlar ve çözüm önerileri, üretim, tüketim, ihracat, ithalat, stok, fiyat, tüketim gibi konuları, ayrıca buğdaya dayalı sanayinin yıllara göre değişimi ve günümüzdeki durumu, buğdayda yetiştirme teknikleri ve kalite ilişkisi, un sanayinin durumu ile gelecek 10 yıldaki ihracat odaklı projeksiyonu hakkında geniş kapsamlı bilgi yer almaktadır.”

-Türkiye’nin dünyadaki yeri-

“Ülkemiz, dünyanın 6. büyük tarım ekonomisi haline gelmiş bulunmakla birlikte sahip olduğumuz büyük potansiyelle daha iyi bir seviyeye gelebiliriz” diyen Çevik, güncel veriler bugün tarımın büyük bir girişimcilik sektörü olduğunu ve insanların bilinçlendirilmesi ile büyük tarım potansiyeli olan ülkemiz gelişmesinin sağlanabileceği ifadelerine yer verdi.

Tarımın günümüzde stratejik bir hale dönüştüğünü ifade eden Çevik,

“Üzerinde çok boyutlu olarak durulması gereken bir sektör olmuştur. Bu açıdan Türkiye gibi bölgesinin lider ülkesi için de tarım ve tarım politikaları çok önemli hale gelmiştir” diye konuştu.

Ulusal Hububat Konseyi olarak üretici, tüccar ve sanayici üyeleriyle yaptıkları görüşmelerde uygulamaya geçen “TMO Yeni Alım Sistemi”nin sektörün tüm paydaşları tarafından benimsendiğini ve olumlu karşılandığını gördüklerini anımsatan Çevik, “Kaliteli üretenin daha çok kazanmasını teşvik eden, piyasalara standart, güven ve yeknesaklık getiren TMO Yeni Alım Sistemi her kesime kazanç getirecektir. Dünya ile entegre olup, sektörün AB’ye uyumunu kolaylaştıracak olan yeni alım sistemini uygulamaya koydukları için TMO’ya teşekkür ederiz” ifadelerini kullandı.

-Buğday raporunda dikkati çeken başlıklar-

Çevik, buğday raporunda dikkati çeken başlıkları ise şöyle özetledi:

“Dünyada başlıca buğday üreticisi ülkelerin son 10 yıllık verileri incelendiğinde, 1999 yılında 213 milyon hektar olan ekim alanlarının yıllık yüzde 0.5 artış ile 2009 yılında 225 milyon hektara ulaştığı görülür. Bu süre içinde ekim alanlarındaki toplam artış yüzde 5.1 düzeyindedir. Buğday üreten başlıca ülkeler; Hindistan, Rusya, Çin, Amerika Birleşik Devletleri, AB ülkeleridir. Türkiye yaklaşık 8 milyon hektar ekim alanı ile Dünya buğday ekim alanlarının yüzde 3.56’sını oluşturmaktadır.

Dünyada buğday veriminin 1999 yılında dekarda 275 kilogram iken, 2009 yılında dekarda 302 kilograma yükseldiği anlaşılmaktadır. Başlıca buğday üreticisi ülkelerden Almanya’da dekarda 780 kilogram ortalama verim elde edilirken, bu ülkeyi dekarda 744 kilogram ile Fransa ve dekarda 474 kilogram ile Çin takip etmiştir. Türkiye’de son 10 yıllık süreç incelendiğinde 1999 yılında dekarda 192 kilogram olan buğday verim düzeyinin, 2009 yılında yüzde 34 artış ile dekarda 256 kilograma çıkması, buğday ekim alanlarının azalmasına karşılık üretimin azalmadan devam edebilmesini sağlamıştır. Dünya buğday üretimi; son beş yılda yaşanan belirgin kuraklığın etkisiyle 2007 yılında en düşük düzeyde gerçekleştirilmiş, 2008 ve 2009 yıllarında sırasıyla 686 ve 679 milyon ton olarak gerçekleşmiştir. Dünya buğday üretimi 2010 yılında ise bir önceki yıla göre yaklaşık olarak 29 milyon ton düşüşle 650 milyon ton olmuştur.”

-Ülkemizde 800 un fabrikası bulunuyor-

Türkiye’de 2010 yılı verilerine göre yaklaşık 800 adet faal un fabrikası bulunduğunu açıklayan Çevik, “Bu faal olan un fabrikalarının kurulu buğday kırma kapasitesi yıllık yaklaşık 40 milyon tondur. Buna karşılık bu kapasitenin yalnızca yüzde 40’lık kısmı faal olarak kullanılmaktadır” dedi.

Buğday tarımında yağışın bol olduğu ekolojilerde ve sulanır koşullarda uygun çeşit seçilmediği takdirde beklenen verimde yüzde 50, kuru tarım sisteminde ise yüzde 20-30 azaldığını bildiren Çevik, “Tohumluk başlangıçta yalnızca üretimin bir aracı olarak görülmüşken, sonraları tohumlukla ürün, verim ve kalite arasındaki ilişkilerin anlaşılmasıyla iyi çeşit ve iyi tohumluk kavramları gündeme gelmiştir. Ülkemizde 132’si tescilli, 41’i üretim izinli olmak üzere toplam 173 ekmeklik buğday çeşidi ve 45’i tescilli, 8’i üretim izinli olmak üzere toplam 53 adet makarnalık buğday çeşidi bulunmaktadır” diye konuştu.

TMO 2011 buğday alım stratejisinde yenilik yaparak bir ilke imza attığını hatırlatan Çevik, “Buna göre; alım grubu ve kot değişikliği ile proteine dayalı alım sistemine geçmiştir. Ekmeklik buğdaylar 6 alım gurubu yerine 4 alım grubuna düşürülmüştür. Bunlar; Anadolu Beyaz Sert Buğdaylar, Anadolu Kırmızı Sert Buğdaylar, Diğer Beyaz Buğdaylar ve Diğer Kırmızı Buğdaylardır. Ürün İhtisas Borsacılığı(ÜİB) sisteminde; başta Hükümeti temsilen Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile Ticaret Borsaları olmak üzere; üretici, tüccar ve sanayici organizasyonları; lisanslı depolar, ‘merkezi kayıt kuruluşu’, sigorta şirketleri ve bankalar yer alacaktır” değerlendirmesinde bulundu.

-Türkiye’de buğdayda sorun üretim değil, kalite-

“Ülkemizde buğdayda esas sorunun üretim sorunu değil, kalite sorunu olduğu tüm çevrelerce kabul edilen bir olgudur” diyen Çevik, kalite sorununun, ıslahçının, tohumluk üreticilerinin, girdileri ve yetiştirme tekniklerini buğday yetiştiriciliği ile bir araya getiren çiftçilerin, onların eğitiminde görev alan teknik personelin, üretim girdilerini üreten ve satışa arz edenlerin, TMO’nun, tüccarın, depolama işlevini gerçekleştirenlerin, buğday işleyen sanayicinin, bu kesimlerin organizasyonları olan sivil toplum örgütlerinin birlikte ve diyalog halinde bulunmaları ile çözüleceğini dile getirdi.

Türkiye’deki buğday yetiştiriciliğinin yaklaşık yüzde 25’inin sulu şartlarda

(veya yüksek yağışlı) yapıldığının tahmin edildiğini anlatan Çevik, şöyle devam etti:

“Bitki yetiştiriciliğinde sulu-kuru tarım arasındaki verim oranı 2.5/1 olarak kabul edildiğine göre, buğday veriminin kuru şartlarda yaklaşık dekarda 200-300 kilogram, sulu şartlarda ise dekarda 500-750 kilogram arasında olduğu söylenebilir. Hububat yetiştiriciliğinde verim ve kaliteyi olumsuz yönde etkileyen unsurların en önemlilerinden biri de bitki koruma ile ilgili olan sorunlardır. Bitki koruma ile ilgili olan sorunlar hastalık, zararlı ve yabancı ot kaynaklı olmaktadır. Dünyada hububatta hastalık, zararlı ve yabancı otlardan dolayı yaklaşık yüzde 32 oranında ürün kayıpları meydana gelmektedir.”

Geleneksel tarımın, ürün artıklarının yakılması, yabancı ot kontrolü için derin toprak işleme gibi uygulamaları içerdiğinden, genel olarak çevre için zararlı olduğunu açıklayan Çevik, bu tekniklerin toprakta sıkışıklığını artırarak deformasyona ve erozyona neden olduğunu, aşırı gübre ve ilaç kullanımı sonucunda oluşan kalıntılar ile yeraltı sularının kirletilmesine de yol açtığını söyledi.

Çevik, ayrıca geleneksel toprak işleme tekniklerinin, CO2’in atmosfere emisyonunu artırarak küresel ısınmaya neden olduğunu, tarımın sürdürülebilirliğini çevreye verdiği olumsuz etkiler nedeniyle azalttığını sözlerine ekledi.

– KONYA

(Anadolu Ajansı)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir